28 Ağustos 2013 Çarşamba

Güçlü kadın sevilmez, Güçlü kadın çekilmez…

Onun tek suçu güçlü olmaktır!

Her attığı adımda sağlam yere basar. Faturalarını ve ev kirasını kendi öder, arabasını kendi kazandığı parasıyla alır.

Zor durumda kaldıysa telefona sarılıp yardım istemek yerine, önce oturup “Ne yapabilirim?” diye düşünür.

Kendine olan öz güveniyle birlikte, içindeki heves ve istek ona başarıyı getirir. O, hiç pes etmez......

O inanır...

Kaybetse’de üzülmez, çünkü güçlüdür...

Güçlü kadınlar sevilmez...

Terk etmek kolaydır...

Çocuğu olsa bile o, güçlü bir kadındır ve başının çaresine bakabileceği için pek’de ilgilenilmez.

Zayıf kadın; çevresindeki insanlara bağlıdır. Hep yardıma ve sevgiye muhtaçtır.

Ona araba, mücevher alındığında hoşuna gider...

En ufak bir sorun'da telefona sarılıp yardım ister...

Güçsüz kadın, terk edilemez...

Çünkü o, yalnız yaşamaya alışık değildir...

O, kendi ayakları üzerinde duramaz...

O muhtaçtır...

Güçlü kadınlar çekilmez...

Kadın; rakip görür, komplekse girer ve kıskanır...

Erkekse; kaldıramaz ve onu taşıyamaz...

Sonunda, hep güçlü kadın terk edilir... Güçlü kadın yalnızdır... Güçlü kadın çekilmez... Güçlü kadın sevilmez...

Erkeğine muhtaç olan kadınsa, koruyup kollanır...

Saçı okşanır...

Güçlü kadınsa, yalnızdır...

İlgi görmez, gösterilmez...

O yine de, güçlü kalmak için, savaş verir...

Tek suçu ise, güçlü olmaktır...

Oysa; o da, bir Kadındır...

O da, ilgi bekler...

Onun da belli etmese’de saçı okşandığında hoşuna gider...

O da, zorlanır...

O da, üzülür...

O da, yorulur...

Onlara bu kadar yüklenmeyin ve onları da anlamaya çalışın...

Onlar ki; Kadın - Erkek eşitliğini kanıtlamak için çabalayan Kadınlar!

Çocuklarına hem Anne, hem de Babalık yapanlar...

Omuzlarında ki yükü hafifleteceğinize, sırtlarına bir yük daha eklemeyin.

Sert görünen kalbinin içinde, yufka gibi bir yüreği vardır onun.

O; sadece korumak ister kalbini.

Kendisini ve çevresini kötülüklerden uzak tutmak.

Kolay değildir Kadın olmak! Hele'de güçlü durmak...

23 Ocak 2013 Çarşamba

Peki ya bu fincanlara ne demeli?

 
çaya- kahveye düşkünüzdür bilirsinizki koyu kahve ve çay sohbetlerimiz meşhurdur.. e malum olmayada devam edecektir. peki bu fincanlara bakın bakalım beğenecekmisiniz bunları?
 
 
 
 











 




 



 







 




9 Ocak 2013 Çarşamba

Yagan kartaneleri nelerin üstünü örtmüyorki...

KARANLIĞIN ÜZERİNE YAĞAN KAR TANELERİ

Kar tüm beyazlığı ve saflığıyla tane tane üzerimize dökülmeye koyulurken, umutlarımızı alevlendirmeye başladı bile… Yolunun gözlendiğini bilircesine yağmaya başladı yine… Kendinden emin, yavaş ve salına salına kendini göstermeye niyetli kar taneleri… Sevildiğini, istendiğini ve beklendiğini bilen bir insanın kendine güveni gibi, bir assolist edasıyla bu yılın ilk gösterisine perdelerin arasından çıkıyor şu dakikalarda…
Kendisi yeterince güzel bir şey ama yine de hediyeleriyle geliyor…
Bembeyaz bir örtü örtecek kirlenmiş şehrimizin üzerini… Belki okullar tatil olacak… Mikroplar kırılacak… Genci yaşlısı demeden herkes çocuklar gibi çılgınca kartopu oynayacak… Milyonda bir gelen bir mucize gibi gördüğümüz dokusunda yuvarlanmak isteyecek herkes… Yanaklar ve eller kıpkırmızı olana kadar… Hatıra fotoğraflarıyla kalıcı hale getirmek isteyecek yine herkes onu… Tapılan bir güç gibi, önünde eğilinen bir kraliçe gibi…
Sevgililer daha da bir romantikleşecek bu gece… Kar göründüğü kadar üşütmese de birbirlerine sarılmak isteyecekler delicesine…
Eskisi gibi çıtır çıtır yanan sobalar pek yok artık… O yüzden elimizde ne varsa onunla ısınarak pencereden izlemek isteyeceğiz onu…
Dağlara tırmanıp özgürleşme isteği doğuracak…
Kimilerine kaymayı ve içinde kaybolana kadar dolaşmayı çağrıştıracak…
Kimilerine en özel gününü hatırlatacak benim gibi… Yağan karla kutsanan özel anlarını…
Bir müzik gibi saracak ruhumuzu…
Bir umut gibi ele geçirecek duygularımızı…
İstanbul’da kar, her zamanki gibi olduğundan ve göründüğünden çok daha fazlası…
Ona yüklediğimiz değer çok muazzam…
İsteriz ki yağan kar bu sefer tutsun. Bilmem kaç cm ye ulaşarak hayatı felç etsin… Etsin ki hiç bir şey yapmak zorunda kalmayalım. Kendimizle ve doğayla baş başa kalabilelim. Karla boğuşup kendimizi ve derdimizi unutabilelim…
Şehrin karanlığı bir gün de olsa aydınlansın. Her yer beyazlara bulansın…
İsteriz ki kar lapa lapa yağsın durmadan…
Bir gün bile olsa…
Dilekleri gerçek yapacak bir mucizeymiş gibi medet umarız ondan…
Ve İstanbul’da ilk kar dökülüyor üstümüze şu saat itibariyle…
Kirsiz, passız, saf ve en tertemiz haliyle…
Hepimizin olmak istediği ya da olmayı unuttuğu gibi…
Güzelliklerinle ve verdiğin umutlarla hoş geldin kar… Şehrimize, sokağımıza ve kalbimize…(berrak'ın kaleminden alıntıdır)