11 Kasım 2014 Salı

Eş dediğin koluna değil, yüreğine yakışmalı! Öyle sıradan gelip geçici heves değil sonsuza kadar nefes olmalı !

Eş dediğin, önce saygılı olmalı. Güler yüzlü, sevecen olmalı. Öyle ki, gülüşünü gören gözler onu izlemeye doyamasın. Eş dediğin aşık olmalı. Gözü sevgiliden başkasını görmemeli. Onu görünce kalbi pır pır etmeli, heyecanlanmalı. Hep yanında olmayı istemeli. Onsuz bir hayatın anlamı olmamalı.
Eş dediğin güven duymalı, sevgiliye kefil olmalı. Sevincini, üzüntüsünü ve derdini onunla paylaşabilmeli. Eş dediğin özlemeli. Sevgili yanında değilken, yediğinden, içtiğinden bir lezzet alamamalı. Sevgiliden ayrı kaldığı her saniye, ona seneler gibi gelmeli. Çok özlemeli, içi acımalı. Sevgiliye kavuşacağı günü iple çekmeli, uykuları kaçmalı.
Eş dediğin, mutlu etmeli. Sevgiliye, onu sevdiğini utanmadan, çekinmeden söyleyebilmeli. Öyle kuru bir “Seni seviyorum” ya da parlak bir tek taş ile de değil. Bazen ucuz bir kırmızı gül, bazen binlerce kez “Seni seviyorum” diyen bir bakış, bazen “iyi ki benimsin” diyen bir tebessüm yeter sevgiliye.
Eş dediğin, değer vermeli. Her şeyden önemli tutmalı sevgiliyi. Gözü gibi bakmalı, bakmaya kıyamamalı. El üstünde tutmalı sevgiliyi. Peki ne yapmalı sevgili?
Eş dediğin ‘EŞ’ olunca, sevgilisi ona köle olmalı. Nesli tükenmiş aşkların, yeniden canlanması ümidiyle…(alıntı)

1 yorum: